Aklımda kalan ilk gençlik dizisi Kavak Yellerinin çekildiği yer Urla, bizce İzmir’in en naif ilçelerinden biri. Memleketin büyük şehirlerinin huysuz ve cazgır yanı ağır basarken ve siz bu tempoya ayak uydurayım diye can havliyle direnirken, Urla’da derin bir rehavete dalıp, kafanızdaki sesleri kısabiliyorsunuz. Urla gezilecek yerler açısından da zengin. Tam emekli olunca yaşanılacak yerlerin başında geliyor.
İzmir merkeze 35 kilometre mesafede bulunan Urla, İzmir gezilecek yerler rotasındaki en yakın ilçe. Ege Denizi’nin bile sakinleştiği kıyıları boyunca yakın aralıklarla Seferihisar, Çeşme, Karaburun’u da görmeniz mümkün. Seferihisar ve Güzelbahçe’nin ilçeye uzaklığı 20 kilometreyken, Çeşme 55, Karaburun ise 70 kilometre uzaklıkta bulunuyor.
Urla’nın şimdiki adının anlamını bilen pek yok!
Antik dönemlerdeki adı ise Klazomenai. O zamanlarda ilçe coğrafyasının heybetli zeytin ağaçlarıyla dolup taştığı, bu yüzden de zeytinyağıyla ünlendiği de tarihin söylentileri arasında önemli bir tez oluşturuyor. Tarihseverlerden ve taşa toprağa ‘bin yıl önce neydi, nasıldı acaba’ diye bakan gezginlerdenseniz, Ege’nin destansı enerjisini Urla gezilecek yerler rotasında hissedeceksiniz. Martı, deniz, kum kombini arayanlardansanız ve ille de huzur diyenlerdenseniz; köy gibi ama değil tanımını da aşan Urla’yı çok seveceksiniz.
Urla ‘yarın hava nasıl olur’ sendromunu en az yaşayan memleket ilçelerinden biri bu arada!
Çünkü yılın neredeyse üçte ikisinde güneş sırıtarak gülümsüyor. Havasının yüzü okşayan yumuşacıklığı, denizinin bazen coşturup bazen dalıp çıkardığı efkarı ve kalbi delen bam telinden olmalı ki; buraya çok sık gelen ve Cumhur Kaptan’ın yerinde üs kuran Tanju Okan’ın ‘Öyle sarhoş olsam ki’ şarkısını Urla semalarına bakarak mırıldandığı söylenir. (Cumhur Kaptan’ın yeri artık yıkıldı bu arada)
Necati Cumalı’nın Eksik Güneşler şiirindeki ‘Kaç günümüz varsa şunun şurasında, O kadar güneşimiz var’ dizelerinin ilhamı da muhtemelen şairin çok sevdiği Urla olmalıdır. Neyzen Tevfik’in adı da babasının tayiniyle tanıştığı bu yöreyle özdeşleşmiştir. Yani Urla zeytin ve enginarının yanına koca bir tabak ilhamla da kurar sanatçı sofrasını, bu yüzden bizce daha çok şiir söyletecektir.
Urla Gezilecek Yerler
İzmir gezilecek yerler rotasının taçlı asalı ilçelerinden olan Urla’da canınızın hiç sıkılmadığı bir atmosfer içinde buluyorsunuz kendinizi. Hele ki yaz aylarında festival zamanında gelmişseniz, telaşsız, cıvıl cıvıl bir kalabalığın içindeyken de dinlenebilirsiniz. Dinlenmek derken, beyin hücrelerine iyi gelen ve ‘sakin, sakin’ diye telkin eden bir gücün sözünü dinlemekten bahsediyoruz. Güzel coğrafyasını sokak sokak gezip biraz kurcalarsanız, kendinizi biraz Urlalı da hissedebiliyorsunuz. Urla gezilecek yerler ve bu yerlerin kısa hikayelerini bilmemizdeki sebep de kendimizi biraz Urlalı gördüğümüzden….
Urla İskelesi ve İskele Pazarı
Urla’ya hafta sonunda geldiyseniz, iskelede kurulan organik pazarda hiç tanımadığınız 1001 çeşit otla tanışabilir, esnafla hangi ot neye iyi gelir hasbıhaline dalabilir (ki sonraki günler bu otları kaynatıp içerek, şifa testleri yaparak geçecektir) enginarın en tazesini bulabilir, pembe domateslerin pembesine vurulup bizim gibi kilolarca alabilirsiniz. Urla İskelesi zaten Urla’yı tanımak için merkezi noktadır. Burada buluşup, keşifleri burada planlamak, rotayı burada çizmek gibi bir misyonu vardır. (bizce tabii) Sahile dizili pek çok restoran, bar, cafenin de üssü burasıdır. Özellikle akşamları renklenen ve seslenen bu mekanlar Urla’da gece kalacaksanız mutlaka uğrayın, eğlenin, keyiflenin diyeceğimiz yerlerden.
Karantina Adası
Urla Karantina Adası ‘ada’ olarak anılmasına rağmen yüzyıllar önce Büyük İskender’in yaptırdığı palmiyeli yolla yarımadaya dönüştürülmüş. Bizce Urla gezilecek yerler arasında en ilginç noktalardan biri de bu ada. Kuzey ucunda halen kazılmayı bekleyen antik dönem amfitiyatro kalıntısının bulunması bir yana, 18. Yüzyılda Osmanlılar’ın Avrupa gemilerinde ıncık cıncık hastalık aradığı yer burası. Ada’nın Ege Denizi’nin hiç dalga yapmadan sakin sakin oynaştığı Antik Plajı ise bir başka güzel.
Karantina Adası’nın adını aldığı Osmanlılar dönemindeki hikayesine gelince… 18. Yüzyıl ortalarında kolera ve vebadan kırılan Avrupa ülkelerinden birçok geminin İzmir’e giriş noktası Urla imiş. Ada üzerindeki 1865 yılında Osmanlıların Fransızlara yaptırttığı tesiste gemi yolcularıyla personelinin 7 gün gözlem altında tutulduğu, ve şüpheli hastaların izole edilip tedavi uygulandığı bilinmekte. Yine söylenenlere göre ölenler de kireçlenmiş mezarlara olabildiğince derine gömülüyormuş. Bu uygulama 1950’li yıllara değin sürmüş. Sonraları Deniz ve Güneş Tedavi Enstitüsü’ne dönüştürülen tesis 1960’lı yıllarda da Kemik Hastalıkları Hastanesi olarak hizmet vermeye başlamış. Ada günümüzde hem devlet hastanesi hem de özel bir hastanenin alanı. Allah hasta etmesin de, hastalık olursa da memleketin en güzel hastanesi burası.
Çeşmealtı
Deniz, güneş, manzara ve yaşlı ağaçlar… Milli seyyahımız Evliya Çelebi Çeşmealtı için ‘yufka sulu liman’ tabirini kullanmış. Urla’nın merkezine 5 kilometre mesafedeki Çeşmealtı dizi dizi yazlıklar, cafeler ve kamplarla çevrili bir Ege sayfiyesi. Sahillerinde nem yok denecek kadar az, oksijen ise baş döndürecek kadar fazla. Ege’nin en güzel halini Güvendik Tepesi’ne çıkıp izleyebiliyor, her akşam kurulan pazarında renkli tezgahlar arasında gezinirken saati, akrebi yelkovanı unutabiliyorsunuz. Hemen girişinde köklerine bakıp bu ağaçsa, diğerleri ne dedirten 1000 yaşındaki zeytin ağacına sarılıp poz vermek adetten.
Ege’nin sularını köpürterek yol almak isterseniz Çeşmealtı sahilindeki 12 ada ve Urla kıyılarını dolaşan turlara katılabiliyorsunuz. Aracınızla gelmediyseniz Urla-Çeşmealtı arasında sürekli çalışan minibüsler olduğunu da hatırlatalım.
Klazomenai Antik Kenti
Ege’nin 12 İon kentinden biri olan Klazomenai’nin izleri, iskeleden başlayarak 2 kilometrelik kocaman bir alana yayılmış. Az değil M.Ö. 1000 yıllarına uzanan tarihinde nice depremler (ki tam da fay hattı üzerinde) ve başka yıkımlar görmüş olmasına rağmen ‘ben burdaydım’ diyen emareler bırakmış. Kentin büyük bir bölümü yerleşim yerlerinin altında bir gün kazılıp gün yüzü görmeyi beklerken bir kısmı da denizin altında kalmış.
Bolluk şehri Klazomenai!
Antik şehrin anılarının izini süren arkeologlar çok mutlu, huzurlu ve refah içinde bir yaşam sürdüğünü söylüyorlar. Nüfus azmış ama bolluk varmış. Bu tezlerin en büyük kanıtı da amphoralar gibi oldukça kaliteli keramikleri. Buluntu kap kacak üzerinde en dikkat çeken de siyah boya üzerine yapılmış keçi motifleri. Bu motifler aynı zamanda şehrin simgesi olarak da kabul ediliyor. Amphoraların kullanım amacı şehrin medar-ı iftiharı muhteşem zeytin yağlarıymış. Karantina Adası ile Urla anakarasını bağlayan palmiyeli yolun İonlar ile Persler arasındaki savaştan sonra yapıldığına dair bulgular var. Pers baskısından bunalan şehir halkının uzun süre Karantina Adası‘nda yaşadığı, Büyük İskender’in Persler’i tüm Anadolu’dan silip atmasıyla da eski huzuruna tekrar kavuştuğu rivayetler arasında… Ta ki M.S 5. Yüzyılda bir depremle yerle bir olana kadar…
Her hikayenin bir başı bir de sonu vardır misali, Ege’de bir hoş seda bırakan Klazomenai Antik Kenti günümüzde hala kazılmaya devam ediyor. Kazı alanına ücretsiz girip gezebiliyorsunuz.
Yorgo Seferis’in Evi
”Nasıl ki kalkar, doğup büyüdüğün şehre gidersin bir gece
ve bakarsın temelinden yıkılıp yeniden kurulmuş o şehir
ve yakalamaya çalışırsın geçen yılları …..
onları yeniden bulmanın umudu içinde”
1900 yılında Urla’da doğan ve 14 yaşında bir ergen olana kadar da Urla’da yaşayan Yunanlı şair 1963 yılında Yunan şiirindeki icrasıyla Nobel Edebiyat Ödülü’nün sahibi olmuş. Yukarıdaki satırları da yıllar sonra doğduğu yere gelip gördüğü manzaranın efkarıyla yazmış. Ona bu şiiri yazdıran İskele Caddesi’ndeki taş ev, 1. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla tek bir şey almadan kapısını kapatıp ailesiyle Atina’ya göçtükleri ev. Bu evin anahtarını nereye giderse gitsin hep saklamış. Yorgo Seferis’in Evi aslına uygun bir restorasyondan geçirilmiş olup günümüzde aynı adla 14 odalı butik bir otel olarak hizmet veriyor.
Ve hikayesini bilerek gittiğinizde tıpkı çocuk Yorgo gibi içiniz burkuluyor.
Urla Sanat Sokak
İskeleden dolmuşla veya taksiyle 10 dakikada gidebileceğiniz (aracınızla giderseniz otopark yok) Yukarı Urla’da Zafer Caddesi üzerindeki Sanat Sokağı’nın Alaçatı’yı andıran bir havası var. Adı ‘Sanat’ olsa da, el emeği göz nuru bir şeyler umarken biraz yanıltan bir tarafı da… İncik boncuk bir yana tezgahlarda satılan ürünlerde Urla’ya özgü pek bir şey bulamıyorsunuz. Ama otantiklik atmosferini ruhunuza depolamak için bir yerlerde oturup birşeyler yiyip içebileceğiniz birçok mekan göreceksiniz bu sokakta. Sokağın ortalarında bir yerde bulunan İrmik Hanım Patiseri Urla’da başlı başına bir marka mesela. Keçi sütünden yaptıkları dondurmaları, özellikle limonlu – zencefilli dondurması ve kurabiyeleriyle oldukça meşhur.
Urla’nın meşhur şaraplarından almak isterseniz tadarak sunum yapan dükkanların yanında (Ki Kapadokya gibi başka bir bağlar bölgesiyle kıyaslandığında Urla’da şişe fiyatı bir hayli yüksek, ortalama 100 tl diyelim) gezebileceğiniz sanat atölyeleri de göreceksiniz. Bizim en çok sevdiğimiz mütevazi ressamların yüzünüze baka baka 5 dakikada çizdiği portre faslı. Bu sokakta da böyle güzel insanlar var ve bazılarının yaptıkları tablolar da hiç fena değil. Bu arada şunu da hatırlatmadan geçmeyelim. Sanat Sokağı gündüzleri karşılıklı sıralanmış dükkanların olduğu bir sokak siluetindeyken akşamları dükkanların önlerine kurulan tezgahlar ve sokak sanatçılarıyla cıvıl cıvıl bir yere dönüşüyor. Sokağın sonundan aşağı doğru süzüldüğünüzde ise Necati Cumalı Anı ve Kültür Evi’yle karşılaşıyorsunuz.
Urla Malgaca Pazarı
Sanat Sokağı’yla oldukça yakın konumdaki Malgaca Pazarı‘nın adıyla ilgili bize komik gelen bir söylenti var. Güya ‘mal kaça?’ sorusunun şiveli söylenmesiymiş bu pazara ismini veren. Güleryüzlü insanların bağından bahçesinden getirdiği tazecik ürünleri sattığı Malgaca Pazarı eskilerde Cuma günleri kurulurmuş. Şimdilerde ise Pazar günleri şenleniyor. Dile kolay tam 2 asırdır aynı yerde kurulduğu söyleniyor.
Tarihi Arasta ile Malgaca Pazarı yan yana. Arasta geçmiş zamanların terzisini, çerçisini, yüncüsünü ve daha birçok zanaatkarını buluşturan alışveriş merkezlerine deniyor. Dükkanlar hala duruyor fakat burayı size hep hatırlatacak olan özelliği bir kıraathane öbeği olması. Dokusuna işlemiş insan sıcağından olmalı ki esnafla samimi sohbetleri koyulaştırıyorsunuz oturdukça. Çaylar geliyor, kahveler gidiyor Katmer ünlüdür diyorlar, koşa koşa Lale Katmer‘e gidiyorsunuz.
Necati Cumalı Anı ve Kültür Evi
Keşke her yazarımız doğduğu yerde böyle anılabilse dedirtecek kadar muazzam bir müze burası. Pazar ve Pazartesi günleri ziyarete kapalı. Diğer günlerde makul saatlerde gittiğinizde kapıda sizi gezdirecek bir görevliden bilgi alabiliyorsunuz. Tüm müzeyi gezip bitirmeniz ise en fazla 20 dakika sürüyor.
Necati Cumalı şimdi müze olan bu evde doğmuş ve evlenince de burada bir süre burada yaşamış. Yazarın kendine ait ve bağışçılardan gelen kitaplarla yükselen koca kütüphane, İstanbul’dan eşinin müzede kullanılmak üzere gönderdiği şahsi eşyaları ve bize çok ilginç gelen Cumalı’ya ait havan koleksiyonu görülebilecek eserler arasında. Yaşar Kemal’in Yaşlanmaz Şair Çocuk dediği Cumalı 2001 yılında vefat etmiş.
Köstem Zeytinyağı Müzesi
Eski İzmir Çeşme yolu kenarındaki Köstem Zeytinyağı Müzesi zeytinin bambaşka bir kültür olduğunun altını çizen, ilimlendiren ve zeytin ağacına saygıyı artıran bir öneme sahip bizce. Urla gezilecek yerler arasında, gidilip görülür ve bravo denilir. Koca bir arazi içinde şık bir binada yer alan müzede kol gücüyle, buharla, motorla çalışan birçok eski tip makine göreceksiniz. Zeytinin işlenip yağa dönüşmesindeki emeğin çerçevelenip duvara asılası bir sureti de diyebileceğiz bu müze antik çağdan günümüze kadar bir gelişimin de simgesi.
Pazartesi günleri kapalı olan müzeyi diğer günlerde 9.30-16.30 saatleri arasında gezebiliyorsunuz. Giriş ücreti 10 tl ve dilerseniz çiftliğin kendi üretimi olan ürünlerden de alabiliyorsunuz.
Urla Bağ Yolu
Urla‘da zeytin demişken üzüm bağlarını da atlamayalım. Antik dönemlerden bu yana bağ olan Urla coğrafyasının İtalya’nın Toskana Vadisi’yle yarıştığı söyleniyor. Bu yoldaki rotanın hakkını vermek, bir bir bağları gezmek, şarap tadımlarına katılmak için bir hafta sonu daha gelmeniz gerekiyor bizce. Urla gezilecek yerler henüz bitmedi. Burayı da gidip görüp yazacağız bir sonrakine…
Urla’ya nasıl gidilir?
Geleceğiniz yönü İzmir gibi düşünürsek Urla ile İzmir arasındaki 35 kilometrelik yolu Çeşme otobanından aracınızla 40 dakikada gelmeniz mümkün. Araçsız Urla’ya nasıl gidilir, toplu taşıma var mı diye soranlara cevabımız ‘elbette var!’ ve alternatiflere buradan (https://moovitapp.com/index/tr/toplu_taşıma-Urla-IzmirAydın ulaşabiliyorsunuz. Otobüs dışında başka bir alternatifiniz de yine Üçkuyular’dan kalkan dolmuşlar.